28 Kasım 2011 Pazartesi

Semt Semt İstanbul..

Facebook profilime yüklediğim resimlerden anlaşıldığı gibi hafta sonlarını eğer İstanbul'da geçiriyorsam, bu süreyi İstanbul'u tanımaya ayırıyorum. Hafta içi yoğun olduğumdan hafta sonum İstanbul'la baş başa geçiyor. Bu şehre taşınalı yaklaşık 3 ay oldu fakat çok yer gezdim. Çok yer gördüm. Bu yazıda sizlere sırayla bu semtlerde gördüklerimi anlatmaya karar verdim. Tabi İstanbul büyük bir şehir olmasından dolayı size sadece Avrupa yakasını anlatacağım. Anlatmaya İstanbul'un en batısından başlıyorum..

BAHÇEŞEHİR: İlk olarak İstanbul'dan uzak bir semti, Bahçeşehir'i anlatmak istiyorum. Eğer arabanız yoksa ve Bahçeşehir'e gitmeye niyetliyseniz Taksim'den 76 E numaralı iki katlı otobüsleri bulmanız lazım. Her 25 dakikada bir kalkan bu otobüsler İstanbul'un merkezinden alıp, İstanbul'un bir ucuna kadar götürüyor. Çünkü geçtiğimiz Pazar günü beni yemeğe davet eden bir aileye gitmek için bu yolu kullandım. Taksim'den kalkan otobüs, eski Haliç köprüsünden geçerek yanlış hatırlamıyorsam Edirne otoyoluna giriyor. Kalkıştan 20 dakika sonra adeta İstanbul bitiyor, yoldaki ev sayısı azalmaya başlıyor. Yaklaşık bir 10 dakika böyle gittikten sonra bir semt yükseliyor İstanbul'dan uzakta. Adı Bahçeşehir. Bahçeşehir oldukça lüks bir yer. İnsanları görgülü, semt gayet düzenli. Sanki Beyoğlu'yla farklı şehirlere aitler diye düşündüm. Gece hayatı bana anlatıldığı kadarıyla 3. Cadde denen yerde devam ediyor. Eğer hem İstanbul'da yaşamak, hemde gürültüsünden uzak durmak istiyorsanız, Bahçeşehir harika bir yer. Bugün haber sitesinde öğrendiğim bir habere göre, ilçe ünvanı bir süre önce elinden alınan Bahçeşehir'e, bu ünvanın en kısa zamanda geri verilmesi düşünülüyormuş..

BEBEK: İki arkadaşımla birlikte Kabataş'tan kalkan otobüsümüzün rotası sahiliyle meşhur olan Bebek. Trafik olması nedeniyle yaklaşık yarım saatimizi yolda geçirdik. İndiğimizde kendimizi Bebek-Starbucks'ın önünde bulduk. Manzarasını bildiğimiz mekanda birer kahve içtikten sonra biraz yürümeye karar verdik. Yürürken anladım ki İstanbul sosyetesinin kalbinin attığı yer Bebek'miş. Türkiye'de başka yerde göremeyeceğin kadar lüks araçları burada görebilirsiniz. Ferrari, Lamborghini, Porsche... Tabi bu arabaların arasından geçen bir adet Tofaş-Şahin'i saymazsak.. Kolumuza takacak bir sevgili olmadığından dolayı 3 erkek tek başlarımıza Bebek'te 3-5 tur attıktan sonra yavaş yavaş Beşiktaş'a geldik. Yol boyunca gördüğümüz mekanları saymak gerekirse; Reina, Sortie, Robert Koleji, değeri milyonlarca doları bulan yalılar... Belki bu saydıklarım Bebek hakkında size bir ön bilgi sağlamıştır...

Bu yazımda İstanbul'un mutlaka görmeniz gereken iki semtini tanıttım. Bir sonraki yazımda Beyazıt ve Tophane turumuzda görüşmek üzere..

26 Kasım 2011 Cumartesi

Erdoğan Ailesi İstanbul'da..

     Sabah saat 10.00. Okulunu ikinci öğretim olarak okuyan bir öğrenci ve gece 4'ten önce uyuyamayan bir öğrenci için erken bir saat. Ama bu saatte telefonum çaldı. Önce uyku sersemi olduğum için alarm sandım kapattım. Daha sonra bir daha çaldı ve ekrana bir baktım ''Babam'' arıyor. Uyandım. Meğer yurt müdürünün odasında beni bekliyorlarmış. Sapanca'dan sipariş ettiğim eşyalarımı getirdiler. Bir manayla da İstanbul'u gezmek için geldiler..
     Yurttan çıktık. Önce Taksim Meydanı, ardından İstiklal Caddesinde kısa bir gezindikten sonra, Şişli-Mecidiyeköy tramvayına binip Cevahir AVM'ye gittik. Öğrenci için banka konumunu gören ailesini bulmuşken alışveriş yapmamak olmazdı. Cevahir'de baya uzun bir saat geçirip,alışveriş yaptıktan sonra ver elini Nişantaşı. O hani hep ünlülerin görüntülendiği Nişantaşı'na gittik. Ünlü görmedik mi? Gördük. Ama görmez olaydım. Tuğçe Kazaz! Hani o ''daldan dala atlamak'' atasözünü ''dinden dine atlamak'' olarak algılayan manken denen kişiyi. Allah'ım bu ne çirkinlik? ''Allah boy vermiş, gerisini koy vermiş'' derler ya aynen öyle. Birde havasından geçilmiyor! Gören Elizabeth'ten sonra Birleşik Krallık'ta taç takacak. Alt tarafı kıçı kırık bir manken bozuntusu.
      Artık Nişantaşı'ndan sonra epey yorulduğumu hissetmiştim. Yaklaşık 3 aydır İstanbul'da yaşamış olmama ve gürültüsüne,yoğunluğuna alışmış olmama rağmen beni çok yordu. Saatler 17.00'a yaklaşırken son durağımız Karaköy'dü. Tophane'de yaşadığım için Allah'tan dönüş benim için yorucu olmayacaktı. Karaköy ve Tophane komşu semtler İstanbul'da. Aralarındaki yürüme mesafesi en fazla 5 dakika. Karaköy'e gelipte Güllüoğlu'nu ziyaret etmemek olmaz. Baklavası zaten dillere destan.
     Üzerinize afiyet bir güzel yedikten sonra babam ve annem'i vapura bindirip yurda döndüm. Aslında annemde babamda bugün Ayasofya ve Topkapı Sarayını gezmeyi çok istemişlerdi fakat İstanbul büyük bir şehir. Bir günde gezmekle bitmez. O da başka bir güne kısmetmiş demekki. Güzel bir günün ardından şimdide bunları yazıyorum. Bu gece çok yorgunum. Güzel bir geziydi fakat yorucuydu. Ama ailemle hasret gidermeye değdi. Şimdilik görüşmek üzere, beni okumaya devam edin..

25 Kasım 2011 Cuma

I Have a Dream.

Siyahilerin efsanevi lideri Martin Luther King’in, miting meydanında söylediği efsanevi söz.. Belki Martin Luther King’in ömrü hayallerini gerçekleştirmeye yetmedi ama ölümünden yıllar sonra Barack Obama adındaki bir siyahi Amerika başkanı olarak bir nebze olsun M. Luther King’in hayallerini gerçekleştirmiş oldu. Her neyse size bunlardan bahsedecek değilim. Size kendi hayallerimden bahsedeceğim.. Belki sıkıcı, belki saçma gelebilir ama bunları yapmayı düşünüyorum.
* Eğer ileride büyük bir evde oturursam, evin bir odasını tamamen kendime ayıracağım. Anahtarı bir tek bende olacak. Benden başka kimse giremeyecek. Karım ve çocuklarım dahil olmak üzere. O odayı tamamen kişisel zevkime yönelik düzenleyeceğim. Almayı çok sevdiğim orjinal cd ve kitaplarım mutlaka odanın baş köşesinde olmalı. Korsana karşıyım.

* Eğer param olursa karavan almak istiyorum. Canım sıkıldığında, zamana bakmadan, otel&pansiyon aramadan, belli bir rotaya bağlı kalmadan özgürce dolaşmak için..

* Çocuğumla çocuk olmak derler ya hani, aynen ondan olmak istiyorum. Gerekirse 40 yaşında bile çocuğumla kaydıraktan kayıp, tahterevallide sallanmalıyım. Oyun hamuruyla oynamalı, onunla evin salonunda maç yapıp vazo kırmalıyım. O’na baba sevgisini aşımalıyım, güven vermeliyim.

* Özgürlüğümü her şeyden önde tuttuğum için bazen kimseye hesap vermeden ortadan kaybolmalıyım. Beni merak etmelerine gerek yok. Yalnızlığı çok severim. Bazen yalnız kalacak bir yer bulmalıyım. Kimsenin bulamadığı..

* Ve bütün hayatımı mutlu bir şekilde geçirmem için uygun bir eş bulmalıyım. Belki biraz klasik olacak ama iyi aile kızı olmalı. Sonuçta bir insana bütün özellikleri ailesinden geçer. Çok cıvık birisi olmamalı, yeri geldiğinde resmi yeri geldiğinde samimi olsun yeter. Kıskanç olduğumu bilmesi, ona göre davranması lazım.

Şimdilik bu kadar hayalim yeterli sanıyorum. Bir başka yazımda görüşmek üzere..