Mutluydum.. Onun yüzündeki bir tutam tebessüm için bal arısı misali durmadan çabalamaya razıydım. Söz vermiştim kendime ne olursa olsun kaderim bu demiştim. Sevsin-sevmesin hiç önemli değil ben onu seviyorum o bana yeter demiştim. Hiç bitmeyecek sanmıştım ve sonunu düşünmeden atılmıştım ateşler içindeki sevdanın ortasına. Yorulursun, sıkılırsın demişlerdi. Tek bir an sıkılmadım. Durmadım, yürüdüm. Sonunu bilmediğim bir sevdanın peşinde yürüdüm..
Sırf onun yüzündeki tebessüm kaybolmasın diye saçmalamaya razıydım. Ya komiklik olsun diye yaptığım şebeklikler? Bini bin para !
Gitmez sanmıştım, bitmez sanmıştım.. Önce gitti ama bitmedi.. Yüreğimdeki yangın hala sönmedi. Kalbimin içinde bir isim saklı. Sanarsın Karun hazinesi! O kadar değerli işte anla halimi.
Hiç bir sebep yokken, durduk yere gitti. Gidişinin ardından tek kelime bile edemedim. Sadece seyrettim. Gitmişti. Artık benim değildi zaten hiçte olmamıştı. Bağırmaya çabaladım, koşmaya çabaladım. O bitmek bilmeyen gücüm bir anda son bulmuştu. Yapamıyordum. Eğer zorlarsam onu kaybetmek bir yana üzecektimde. Ama o gitmiş olmasına rağmen gittiği yerde mutlu olsun istiyordum. Bunu istiyordum ama bir türlü emin olamıyordum. Çünkü güvenemiyordum gittiği yere. Halbuki nereye gittiğini bile doğru düzgün bilmiyordum. Sadece inandıramıyordum kendimi beni terkedişine..
Şimdi aradan uzuuuun yıllar geçti. Soruyorlar bana 'Pişmanmısın' diye ? Hiç insan sevdiği bir şey yüzünden pişman olur mu? Elbette değilim. Yine olsa yine severim, yine koşarım peşinden. Sonunun değişmeyeceğini bilsem bile aynı aşkla tutkuyla giderim peşinden. Ama bir şey hariç ; Onu bir daha sevme hakkım olsaydı eğer, ona haber vermezdim.. Onu gizliden gizliye, içimde severdim.
Yani arkadaşlar kısaca, işin özü sevmek değil ; yürekten sevmektir..
28 Şubat 2011 Pazartesi
27 Şubat 2011 Pazar
LİSEYE VEDA ZAMANI..
Değerli okuyucularım, zaman akıp gidiyor bir nehir misali. Bu akıntıya karşı koymak elimizde. Ama nasıl ? Yaşım belki henüz nasihat verecek kadar büyük değil fakat az da olsa benimde belli başlı yaşadıklarım, görmüş geçirmişliğim var. Hepimizin illa ki vardır 'iyi ki'leri ve 'keşke'leri. Hepimiz yaptıklarımız yüzünden sorgulamışızdır kendimizi..
Benim yaşımdaki kaç kişi ilkokul veya orta okul arkadaşlarıyla görüşüyor ? Veya benden yaşça büyük olanlardan kaçı lise arkadaşlarıyla görüşüyor ? Şimdilerde moda olmuş durumda veda zamanlarında 'ayrılmayacağız, hep görüşeceğiz' yalanları .. İyi de kardeşim ne zamana kadar ? Hadi üniversitede de görüştün ya evlenip barklanınca ?
İlla ki bir gün ayrılacaksınız sevdiklerinizden. Bu belki aylar sürer belkide yıllar ama o gün bir gün gelecek.
Yolun sonu moralleri bozacak olabilir. Belki çok ağlayacaksınız belkide güleceksiniz. Ama yinede o yalanı söyleyeceksiniz 'Hiç ayrılmayacağız!'
Şimdi bu yazıyı okuyanlar bunu neden yazdın diye sorabilir. Bunu yazma sebebim yaklaşık 3 ay sonra mezuniyet törenim olacak olması. 4 Sene beraber yaşadığım, ailemden çok görüştüğüm, artık kardeşimden ayrı yere koymadığım insanlarla veda zamanı..
Bazen diyorum ki 'İyi ki' OKS tercihlerim sırasında bu liseyi yazmışım. Bazende diyorum ki 'keşke' aynı dönemdeki arkadaşlarımla tekrar başa dönsekte yine liseyi okusak.. Ama veda zamanı Sapanca Anadolu Lisesi.. Başa dönsek daha mı çok ders çalışırdım diyorum kendi kendime. Sonra cevabım hep aynı oluyor. 'Tabiki de hayır.'
Ah lise yılları.. Adına şiirler yazılan, şarkılar bestelenen, en güzel sözlerin söylendiği, başımızda kavak yellerinin estiği yıllar.. Ne kadarda önemserdik kendimizi daha 9. sınıfken bile.. Sanardık ki koca Dünya bizim eksenimizde dönüyor.. İnsan sonra sonra anlıyor böyle bir şey olmadığını. İlk aşklar, ilk heyecanlar.. İlk'lerin dönemidir lise.
Edebiyat öğretmenimin bir gün bir söz söylemişti hiç unutmam : 'Bu okulda siz geçicisiniz, biz kalıcı'
Belki bizde geldik geçiyoruz ama sen hep kal Sapanca Anadolu.. Hep kal, hep onurlu ve gururlu bireyler yetiştir..
Benim yaşımdaki kaç kişi ilkokul veya orta okul arkadaşlarıyla görüşüyor ? Veya benden yaşça büyük olanlardan kaçı lise arkadaşlarıyla görüşüyor ? Şimdilerde moda olmuş durumda veda zamanlarında 'ayrılmayacağız, hep görüşeceğiz' yalanları .. İyi de kardeşim ne zamana kadar ? Hadi üniversitede de görüştün ya evlenip barklanınca ?
İlla ki bir gün ayrılacaksınız sevdiklerinizden. Bu belki aylar sürer belkide yıllar ama o gün bir gün gelecek.
Yolun sonu moralleri bozacak olabilir. Belki çok ağlayacaksınız belkide güleceksiniz. Ama yinede o yalanı söyleyeceksiniz 'Hiç ayrılmayacağız!'
Şimdi bu yazıyı okuyanlar bunu neden yazdın diye sorabilir. Bunu yazma sebebim yaklaşık 3 ay sonra mezuniyet törenim olacak olması. 4 Sene beraber yaşadığım, ailemden çok görüştüğüm, artık kardeşimden ayrı yere koymadığım insanlarla veda zamanı..
Bazen diyorum ki 'İyi ki' OKS tercihlerim sırasında bu liseyi yazmışım. Bazende diyorum ki 'keşke' aynı dönemdeki arkadaşlarımla tekrar başa dönsekte yine liseyi okusak.. Ama veda zamanı Sapanca Anadolu Lisesi.. Başa dönsek daha mı çok ders çalışırdım diyorum kendi kendime. Sonra cevabım hep aynı oluyor. 'Tabiki de hayır.'
Ah lise yılları.. Adına şiirler yazılan, şarkılar bestelenen, en güzel sözlerin söylendiği, başımızda kavak yellerinin estiği yıllar.. Ne kadarda önemserdik kendimizi daha 9. sınıfken bile.. Sanardık ki koca Dünya bizim eksenimizde dönüyor.. İnsan sonra sonra anlıyor böyle bir şey olmadığını. İlk aşklar, ilk heyecanlar.. İlk'lerin dönemidir lise.
Edebiyat öğretmenimin bir gün bir söz söylemişti hiç unutmam : 'Bu okulda siz geçicisiniz, biz kalıcı'
Belki bizde geldik geçiyoruz ama sen hep kal Sapanca Anadolu.. Hep kal, hep onurlu ve gururlu bireyler yetiştir..
GEÇMİŞE MAZİ..
Değerli okuyucularım, yaşımız kaç olursa olsun hepimiz bir zamanlar çocuk olduk. Belki bazılarınız benim gibi hala genç yaşta, bazılarınız ise artık deyim yerindeyse çoluğa çocuğa karışmış yaştasınız. Fakat kim olursak olalım hepimiz çocukluk dönemi geçirdik. Bu sitedeki ilk yazımda kendi çocukluğumda oynadığım ve hala özlemle andığım oyunlardan bahsetmek istiyorum..
Tik Tak : Ah bu oyun! Az mı marangoz gezdirdi biz çocuklara. Marangoz yetmezmiş gibi birde nalburcu dolaşmıştık sırf bu oyunu oynamak için. 50x60'lık düz bir tahta zeminin üzerine 25-30 tane çivinin çakılması, ardından o çivilerin arasına bir adet bozuk para koyulması ve bir tek parmak hareketi ile sıra sıra o paraya vurulması. Küçükken ne kadar da zevkli gelirdi bu oyun. Tik Tak tahtası olan mahallede büyük itibar görürdü. He birde hakkını yemeyelim 9 kat topu olanda itibar görürdü :) Sırayla Tik Tak tahtasının üzerinde oyunlar oynanırdı, hile yapıldığı anlaşıldığı zaman küçük bedenlerimizle büyük kavgalara tutuşurduk. Ama biz bu oyunu oynarken o kadar mutluyduk ki bu kavgalar en fazla 10 dakika sürerdi. 10 dakika sonra herkes tahtanın başına geri dönerdi..
Eski Minder : Eski Minder!? Bu oyunla ilk tanışmam eskiden oturduğumuz apartmanın komşu çocukları sayesinde olmuştu. Bir çocuk ortaya gelir ve yere çömelerek yüzünü kapatır. Diğer çocuklar ise onun etrafında dönerek 'Eski mindeeer yüzünüü gösteeer, göstermezsen bir pooooz ver' deyip çocukların aklına gelebileceği doktorluk,mankenlik vs. gibi meslekleri söylerdi. Hey gidi günler hey. Kim bilir bu nakaratı kimler kimler söylemiştirde pek çoğu bu söylediklerini gerçekleştirememiştir.
Saklambaç : İşte önceki saydıklarımı oynamamış olabilirsiniz anlarım fakat saklambaç'ı oynamayan insan yoktur herhalde. 100'e kadar saymalar sonra saklanan arkadaşları dakikalarca aramalar... Hiç unutmam bir keresinde dükkanımızın yakınında bulunan caminin avlusunda oynamıştık bu güzel oyunu. Saklanacak yer bulamamıştım ve az zamanım kalmıştı. En son çare olarak caminin minaresine girmiştim bir arkadaşımla beraber. Minarenin içi kalabalıktı ve çok korkmuştum. Bir dahada asla o minareye giremedim. :)
Ayşe Teyzecilik : Eve gelen misafir çocukları eğer sevilmediyse yanmışlardır. Akıllara gelen her kötülük yapılır onlara. Bizim köyümüzde ise bir oyun vardır: Ayşe Teyzecilik ! Eve yeni gelen çocuğun bu oyundan haberi yoktur. Oyun oynama manasıyla arka odaya götürülür. Çocuk odaya girmeden önce ev halkından başka biri masanın altına girer ve görünmeyecek şekilde saklanır. Çocuk otururken çocuğun yanındakilerden birisi seslenir : Ayşe Teyze hadi gel.. Masanın altına saklanan çocuk ise masayı tıklatır. Misafir çocuk ise korkar. Oyun böyle bir oyundu işte..
Öyle düşünüyorum ki bazılarınız bu oyunları oynadı yada oynamadı. Fakat bir gün vaktiniz olurda çocukluğunuza dönüş yapmak isterseniz bu oyunları mutlaka oynamalısınız..
Vaktinizi ayırdığınız için teşekkürler..
Tik Tak : Ah bu oyun! Az mı marangoz gezdirdi biz çocuklara. Marangoz yetmezmiş gibi birde nalburcu dolaşmıştık sırf bu oyunu oynamak için. 50x60'lık düz bir tahta zeminin üzerine 25-30 tane çivinin çakılması, ardından o çivilerin arasına bir adet bozuk para koyulması ve bir tek parmak hareketi ile sıra sıra o paraya vurulması. Küçükken ne kadar da zevkli gelirdi bu oyun. Tik Tak tahtası olan mahallede büyük itibar görürdü. He birde hakkını yemeyelim 9 kat topu olanda itibar görürdü :) Sırayla Tik Tak tahtasının üzerinde oyunlar oynanırdı, hile yapıldığı anlaşıldığı zaman küçük bedenlerimizle büyük kavgalara tutuşurduk. Ama biz bu oyunu oynarken o kadar mutluyduk ki bu kavgalar en fazla 10 dakika sürerdi. 10 dakika sonra herkes tahtanın başına geri dönerdi..
Eski Minder : Eski Minder!? Bu oyunla ilk tanışmam eskiden oturduğumuz apartmanın komşu çocukları sayesinde olmuştu. Bir çocuk ortaya gelir ve yere çömelerek yüzünü kapatır. Diğer çocuklar ise onun etrafında dönerek 'Eski mindeeer yüzünüü gösteeer, göstermezsen bir pooooz ver' deyip çocukların aklına gelebileceği doktorluk,mankenlik vs. gibi meslekleri söylerdi. Hey gidi günler hey. Kim bilir bu nakaratı kimler kimler söylemiştirde pek çoğu bu söylediklerini gerçekleştirememiştir.
Saklambaç : İşte önceki saydıklarımı oynamamış olabilirsiniz anlarım fakat saklambaç'ı oynamayan insan yoktur herhalde. 100'e kadar saymalar sonra saklanan arkadaşları dakikalarca aramalar... Hiç unutmam bir keresinde dükkanımızın yakınında bulunan caminin avlusunda oynamıştık bu güzel oyunu. Saklanacak yer bulamamıştım ve az zamanım kalmıştı. En son çare olarak caminin minaresine girmiştim bir arkadaşımla beraber. Minarenin içi kalabalıktı ve çok korkmuştum. Bir dahada asla o minareye giremedim. :)
Ayşe Teyzecilik : Eve gelen misafir çocukları eğer sevilmediyse yanmışlardır. Akıllara gelen her kötülük yapılır onlara. Bizim köyümüzde ise bir oyun vardır: Ayşe Teyzecilik ! Eve yeni gelen çocuğun bu oyundan haberi yoktur. Oyun oynama manasıyla arka odaya götürülür. Çocuk odaya girmeden önce ev halkından başka biri masanın altına girer ve görünmeyecek şekilde saklanır. Çocuk otururken çocuğun yanındakilerden birisi seslenir : Ayşe Teyze hadi gel.. Masanın altına saklanan çocuk ise masayı tıklatır. Misafir çocuk ise korkar. Oyun böyle bir oyundu işte..
Öyle düşünüyorum ki bazılarınız bu oyunları oynadı yada oynamadı. Fakat bir gün vaktiniz olurda çocukluğunuza dönüş yapmak isterseniz bu oyunları mutlaka oynamalısınız..
Vaktinizi ayırdığınız için teşekkürler..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)